1-17 ve 25 Aralık büyük
yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan, siyasi iktidarın rahatsızlık duyduğu bir kısım operasyonları yöneten
polisleri ve bu arada müvekkilimi de dahil ettiği belli kesimleri de toptan
hedef göstererek; “inlerine gireceğiz, cadı avı yapacağız” şeklinde ifadeler
kullanmış ve paralel yapı söylemini ortaya atmıştır.
2-Başbakan
22 Haziran 2014 tarihinde, bir
gazetecinin “Paralel Yapıya operasyon yapılacak mı?” minvaldeki sorusuna ise; “Yürütmenin
adımlarını paralel yargı köstekliyor. Şimdi yaptığımız bazı yasal düzenlemeler
Cumhurbaşkanı’nın önünde. Onun tarafından onaylanınca hızlı adımlar atılacak.”
şeklinde cevap vermiş, açılacak soruşturmaları kast ederek, “Bir proje geliştiriyoruz. Bu
işin alt yapısını oluşturuyoruz” ifadelerini de kullanmıştır.
3-Cumhurbaşkanı’nın önünde
olduğu ifade edilen yasal düzenleme 6545 sayılı Yasa’dır. 28 Haziran 2014 tarihinde ise Sulh Ceza Mahkemeleri kaldırılarak
yerine Sulh Ceza Hakimlikleri kurulmuş, bu hakimliklerin itiraz mercileri de
bir sonraki Sulh Ceza Hakimliği olarak düzenlenmiştir.
4-16
Temmuz 2014 tarihinde HSYK; 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne Bekir
Altun, 2. Sulh Ceza Hâkimliği’ne Hulusi Pur, 3. Sulh Ceza Hâkimliğine İslam
Çiçek, 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Recep Uyanık, 5. Sulh Ceza Hâkimliğine Cevdet
Özcan, 6. Sulh Ceza Hâkimliğine ise Fevzi Keleş’i atamıştır.
-
3. Sulh Ceza Hakimliği’ne atanan hakim İslam
ÇİÇEK; 17 Aralık operasyonunda tutuklanan Bakan çocukları ile Reza Zarrab’ın
tahliyelerine karar vermiş ve facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde Başbakan
hakkında “ömrün uzun olsun uzun adam” şeklinde siyasi söylemlerde
bulunmuştur. Anılan hakim aynı zamanda müvekkil hakkında arama ve gözaltı
işlemleri için gerekli kararları veren ve buna yönelik itirazlarımızı da
reddeden hakimdir.
-
2. Sulh Ceza Hakimliği’ne atanan Hakim Hulusi
Pur ise; evindeki ayakkabı kutularında milyon dolarlar çıkan Halk bankası genel
müdürü de dahil 6 kişinin tahliyesine karar veren hakimdir. Anılan hakim müvekkilin
ilk kez tutuklanmasına yönelik itirazımıza ret kararı veren hakimdir.
-
1. Sulh Ceza Hakimliği’ne atanan Hakim Bekir
ALTUN ise yolsuzluk soruşturmaları ile ilgili taleplere imza attığı yönünde
haberlere konu olmuştur.
5-)
20 Temmuz 2014’te Başbakan bir miting dönüşü medya
mensuplarının sorusu üzerine, “Zaten
şimdi yargı süreci başlıyor. Sulh Ceza Mahkemeleri
götürecek. Bu güne kadar toplanan tüm deliller paralel yapı olgusunu şayiadan
vakıaya dönüştürdü” diyerek müvekkilin de dahil olduğu soruşturma
sürecine yönelik yapılacak operasyonun haberini vermiştir.
6-)
21 Temmuz 2014 tarihinde Sulh Ceza Hâkimlikleri göreve
başlamışlar, aynı gün başbakanın bahsini ettiği operasyon başlatılmış ve bazı
polisler hakkında da yakalama ve gözaltı kararı verilmiştir.
Başbakan bu operasyon
başladıktan sonra ise, “Şimdi hesap soruluyor, ortaya daha neler
çıkacak neler, …Bitmedi bu daha başlangıç…” ifadesini kullanarak
yapılan operasyonda siyasi iktidarın rolünü göstermiştir.
Başbakan 22 Temmuz 2014 tarihinde, bir gazetecinin operasyonun başka
alanlara da sıçrayıp sıçramayacağına ilişkin sorusuna “Tabi, tabi” (Posta
Gazetesi, 23 Temmuz 2014) şeklinde cevap vermiştir.
7-)
Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç ise, 23 Temmuz 2014 tarihinde, daha önce
yapılan operasyonu kast ederek, “Pişmanlık duyarlarsa affederiz.”
anlamında bir ifade kullanmıştır.
8-)
Dönemin
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise
25 Temmuz 2014 tarihinde; “Operasyonun
devamının gelmesi lazım; gelecektir de. Yargıya da sıçraması lazım”. şeklinde
bir açıklamada bulunmuştur.
9-)
24 Temmuz 2014 tarihinde dönemin HSYK 1.Daire Başkanı İbrahim OKUR
(sulh ceza hâkimliklerini kastederek) “Sadece Hulusi PUR’un 17 Aralık
Soruşturmasında tutuklanan 6 kişinin tahliyesine karar verdiğini biliyorduk.
Aynı soruşturmada 3 hâkimin sanıklar lehine karar verdiğini bilsek farklı bir
tablo olabilirdi. Bu, hâkimlerin
taraflı oldukları, olacakları anlamına gelmez ama yine de yanlış oldu” demiştir. (Kaynak: 24.07.2014 tarihli CNN
Türk, Taha Akyol Eğrisi Doğrusu Programı)
10-) Önceki Hükümette İçişleri
Bakanlığı yapan, AKP eski milletvekili İdris Naim Şahin, “Bu yargılamaları yapan hâkimlere
yürütme tarafından bir kuşatma var. Yargı da yürütmenin egemenliğine alınıyor”
şeklinde beyanda bulunmuştur. Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal
Kılıçdaroğlu ve diğer bir partinin lideri Selahattin Demirtaş, operasyon
ve tutuklama talimatlarının dönemin başbakanı tarafından verildiğini, yargıya
özel atamaların yapıldığını ve yürütmenin intikam operasyonu olduğunu kamuoyuna
deklare etmişlerdir. CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Sulh ceza hâkimi Erdoğan’dan
gelen talimata göre karar veriyor.” ifadesini de kullanmıştır.
Muhalefet partisi MHP Meclis Grup Başkan Vekili Oktay Vural ise, “(Avukatlara
çıkarılan zorluğu kast ederek), “Avukat yok. “Kaç İsmail Kaç” diyor, sorgu
hâkimi. İsmail ile birlikte mi karar veriyor? Hâkime müdahale var. (Odasındaki
emniyet görevlilerini kast ederek)
Hâkimin istişare heyeti var. Hâkimin iradesi dışarıdan yönlendiriliyor mu? AK (AKP
kast ediliyor) yargı dönemine girildi.
Yargı siyasi silah olarak kullanılıyor.” demiştir. İstanbul Barosu
Başkanı Ümit Kocasakal, bu yargılama sürecini kast ederek: “Başbakana hayran hâkimlerden
tarafsız karar çıkmaz”. şeklinde açıklamada bulunmuş, gazeteci Fatih
Altaylı ise 23 Temmuz 2014 tarihli köşe yazısında, “Operasyonun ilk adımı dün
değil, altı gün önceki kararname ile atıldı” ifadesini kullanmıştır. Toplumun farklı kesiminden birçok isim
de Sulh Ceza Hâkimlikleri ile yürütme arasındaki ilişkiyi, mahkemelerin
bağımsız olmadıklarını farklı zaman ve zeminlerde ifade etmişlerdir.
11-) Eskişehir
1. Sulh Ceza Hâkimi Kemal Karanfil bakmakta olduğu somut bir olaya ilişkin
olarak 29 Eylül 2014 tarihli kararında özet olarak; Sulh Ceza Hâkimlerinin birbirlerinin tutuklama kararlarını inceleyecek
şekilde oluşturulduklarını, bu hâkimlerin özellikle seçilme tarzları, itiraz
usulü, İstanbul gibi bazı büyükşehirlerde seçilen hakimlerin daha öncede sosyal
medyada yansıyan kişilikleri nedeniyle kamuoyunda bu mahkemelerin adil
olmayacağına dair oluşan kanı, itirazların sadece belli sayıdan müteşekkil Sulh
Ceza Hakimliklerince yapılmasının kapalı sistem getirmiş olması nedeniyle Sulh
Ceza Hakimliklerinin Anayasa’nın Hukuk Devleti, 2.maddesinde düzenlenen Tabi
Hakim İlkesi, 36.maddede düzenlenen adil yargılanma hakkını, 19.maddede
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliğini ihlal ettiğini belirterek yasanın
iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar vermiştir.
12-) Dönemin
Başbakanı’nın ve yardımcılarının, sulh ceza hakimlikleri kurulmadan önce ve
kurulup operasyonlar yapıldıktan sonra yaptığı açıklamaları, sulh ceza
hâkimliklerinin yürütme organından bağımsız hareket etmediğini ve bu
hâkimliklerin objektif bağımsızlıklarının olmadığını göstermektedir.
13-) Yine
anılan hakimliklerin 17-25 Aralık soruşturmalarına ilişkin kararları, hakim
İslam Çiçek’in facebook paylaşımı ile şimdiye kadar Sulh Ceza Hakimi sıfatıyla
baktığı soruşturmalar sürecinde yaşanan hadiseler de sübjektif
tarafsızlıklarının olmadığını açık şekilde göstermektedir.
14-) AİHS’in
yerleşik içtihatlarına göre bir mahkemenin olmazsa olmazları arasında
bağımsızlık ve tarafsızlığı bulunmaktadır. (D.N./İsviçre(Büyük Daire
Kararı), 29/03/2001 Nikolova/Bulgaristan, par. 49) Bağımsızlığı konusunda şüphe
uyandıran mahkemeler fiilen mahkeme olsa da hukuken mahkeme olarak kabul
görmezler. AİHM kararlarına göre, Sözleşmenin 5 ve 6. maddeleri anlamında
bağımsızlık, mahkemelerin özellikle diğer erklere ve özelde de yürütme organına ve taraflara karşı bağımsız
olmasını gerektirir (Ninn-Hansen/Danimarka).
15-) Bir
mahkemenin bağımsız olup olmadığını saptayabilmek için AİHM özellikle şu üç
ölçütün söz konusu mahkeme açısından karşılanıp karşılanmadığını dikkate
almaktadır: (a) mahkeme üyelerinin
atanma yöntemi ve üyelerin görev süresi, (b)
dış etkilere karşı güvencelerin var olup olmadığı ve (c) ilgili mahkemenin bağımsız olup olmadığı görüntüsü, izlenimi
verip vermediği (Findlay/İngiltere, par. 73).
16-)
AİHS anlamında bir mahkemenin olmazsa olmazlarından
olan kanunla kurulmuş mahkeme ilkesi, AİHM kararlarında belirtildiği gibi,
tutuklama gibi kişi özgürlüğüne çok ağır müdahale oluşturan bir koruma
tedbirine karar veren ve Sözleşmenin 5. maddesi anlamındaki “mahkeme”de
bulunması gereken bir niteliktir. AİHM’e göre, “Sözleşmeye mündemiç olan hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olarak, “mahkeme” her zaman kanunla öngörülmüş
olmalıdır; aksi halde mahkemeler, demokratik toplumda kişilerin davalarını
karara bağlamak için gerekli olan meşruiyetten yoksun olurlar” (Lavents/Letonya, par. 81).
Türk
Anayasasının Kanuni Hâkim Güvencesi başlığını taşıyan 37. maddesinde, “Hiç
kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir
kimseyi kanunen tabî olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu
doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” düzenlemesine yer
verilmiştir. Doğal hâkim güvencesine yer veren bu ifade ile hukuki güvenlik
ilkesinin de bir gereği olarak, önceden kurulmuş mahkemeler önünde yargılanmayı
(ki tutuklama kararı bir yargısal işlevdir; tutuklamaya ancak bir mahkeme karar
verebilir) gerektirmektedir.
AİHM’ne
göre, kanunla kurulmuş olma ilkesi sadece esasa ilişkin yargılama yapan
mahkemeler için değil, aynı zamanda tutuklama gibi çok önemli tedbirleri
kararlaştıran mahkemeler için de olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Bu
anlamda, kapalı devre Sulh Ceza Hâkimliklerinin kısa süredeki uygulamaları,
yürürlükteki Türk hukukundaki tahliye talebi ve itiraz yolunun kişiye başarı
şansı ya da umudu sunmadığının açık kanıtı olup, bu yol etkili değildir. Söz
konusu başvuru yolu teori ve uygulamada etkili olmalı ve kişiye başarı ümidi
veya şansı sunmalıdır. Sulh Ceza Hâkimliklerinin kısa süredeki uygulamaları
göstermiştir ki, bir sulh ceza hakiminin verdiği karara yapılan itirazı
inceleyen diğer sulh ceza hakimi önündeki yargılama, kişiye başarı ümidi ve
şansı sunmamakta, talepler gerektiği gibi incelenmemekte, basma kalıp
ifadelerle reddedilmekte ve makul iddialara ikna edici gerekçelerle cevap
verilmemektedir.
AİHS madde
5 anlamında bir mahkemenin olmazsa olmazlarından ya da kurucu unsurlarından
birisi de, “bağımsızlık ve tarafsızlıktır”. (D.N./İsviçre(Büyük Daire
Kararı),29/03/2001 Nikolova/Bulgaristan,
par. 49) Bağımsız ve tarafsız olmayan bir organ, ismi mahkeme de olsa,
AİHM’in anladığı anlamda “mahkeme” olmayıp, bu sıfatla yaptığı (yargısal)
işlemler geçersizdir; yargısal hiçbir etki doğurmaz.
Sulh Ceza
Hakimlikleri, şu anda kendileri kurulmadan çok önce işlendiği iddia edilen
suçlarda tutuklamaya karar vermekte olup, doğal hakim güvencesi sunmadıkları
için, kendilerinden önce işlendiği iddia edilen suçların şüphelileri bakımından
mahkeme niteliğinde değildirler. Bu nedenle, AİHS madde 5 anlamında hakim
olmadıkları için, kendilerinden önce işlendiği iddia olunan suçlar açısından
tutuklamaya karar veremezler. Dolayısıyla müvekkilimizi hürriyetinden yoksun
kılan gözaltı ve tutuklama kararlarını veren merciler olan Sulh Ceza
Hakimliklerinin bu kararları gerek Anayasa gerekse de AİHM açısından kabul
edilemeyecektir. Zira kararlarından önce bu hakimliklerin bizzat kendilerinin
varlık meşruiyeti problemlidir. Anayasa’nın 90. Maddesi gereği usulüne uygun
olarak yürürlüğe giren uluslararası antlaşmaların iç hukuk mevzuatından daha
üst konumda olduğu dikkate alınırsa, CMK hükümlerinden hiyerarşide üstte olan
AİHS’in 5. Maddesinin uygulanma zorunluluğu ve dolayısıyla da derhal serbest
bırakılma zorunluluğu bulunmakta olup, aksi halde gözaltı süresi sona
ermeyeceği için, hürriyeti tahdit suçu oluşacaktır ki nitekim müvekkilimiz
aleyhine olan da tam olarak budur.
Tutuklama
ve diğer bazı yargısal kararlara imza atan yargıç(lar) (sulh ceza
hakimlikleri), AİHS’in 5. maddesi anlamında bağımsız ve tarafsız olmayıp, bu
nedenle de müvekkilimiz hakkındaki tutuklama kararı geçersizdir. İstanbul
sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı hususu somut bulgularla
sübuta ermiştir. Anılan hakimliklerin bir kısmı herkesçe malum vakıalar sebebiyle
AİHS madde 5 anlamında bağımsız ve tarafsız bir “mahkeme” olarak kabul
edilemeyeceği açıktır. Bu hâkimliklerin verdiği kararlar, AİHS ve AİHM
içtihatları gereğince hukuk ve yargılama tekniği açısından “mahkeme kararı”
olarak kabul edilemez. Bu itibarla, müvekkil Hidayet Karaca, yasal gözaltı
sürelerinin sona erdiği tarihten bu yana keyfi olarak, AİHS madde 5 fıkra 3
hükmüne aykırı olarak tutulmaya devam edilmektedir.
Bununla beraber bir başka kanuna
aykırılık nedeni de söz konusu hakimlikler kurulmadan önce siyasilerin bu yönde
beyanlarıdır. Bilindiği üzere Sulh Ceza Hâkimlikleri’ne ilişkin düzenlemelerin
gerçekleştirildiği süreçte dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, Fransa ziyareti dönüşünde 22/06/2014 tarihinde çeşitli basın
mensuplarına verdiği demecinde, bu Hâkimliklerin kuruluşunu şöyle anlatmıştır:
İçerde, dışarıda olanlar var. Kaçmış olanlar var. Kırmızı bültenler yayınlamaktan dava açmaya kadar her
şey olacak. Onlar nasıl bize yüzlerce dava açtı, biz de onlara yüzlerce,
binlerce dava açacağız. O zaman olay faklı gelişecek. Zaten bazı gelişmeler de
ortaya çıkmaya başladı. Türki Cumhuriyetlerde, bazı Afrika ülkelerinde o
paralel örgütün okulları kapatıldı, kapatılıyor. BİR PROJE GELİŞTİRİYORUZ. O BİTİNCE SÜREÇ HIZLANACAK.” (EK-4: Recep Tayyip Erdoğan’ın Sulh
Ceza Hakimlikleri kurulmadan önceki açıklaması)
Bu doğrultuda da, anılan kararları
veren Hâkimliğin bizâtihi varlığı, madde
37/2’yi ihlâl etmektedir kanaatindeyiz.
17-) Bir kez daha belirtmek gerekirse, başlatılmasında
ve devamında siyâsi saiklerin etkili olduğu konusunda tarafımızda güçlü bir
intiba uyandıran mevcut soruşturma kapsamında basın mensubu ve bir medya
grubunun genel müdürü olan –özellikle belirtmek isteriz ki mevcut iktidar
partisi hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını haber alma hakkı
çerçevesinde kamuoyuna sunmaya gayret eden az sayıdaki basın kuruluşlarından
birinin idarecisi olan- müvekkilim, hiçbir somut delile dayanılmaksızın, keyfi
bir biçimde günlerce gözaltında tutulmuş, usûl hatalarıyla sakat süreçlerin
ardından yine hiçbir somut olgu gösterilmeksizin tutuklanmıştır. Müvekkilimin
konumu ve mesleki faaliyetleri göz önünde bulundurulduğunda bu soruşturma
esasen müvekkilimin DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, daha geniş anlamdaysa BASIN
ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, dolayısıyla KAMUOYUNUN HABERE ULAŞMA HAKKINI hedef almaktadır.
Gerçekten de AİHM, Bulgaristan’ı ilgilendiren bir kararında, başvurucuyu
tutuklayan organın AİHS’in 5/3 maddesi anlamında bağımsız ve tarafsız
değerlendirilemeyeceği için, bu madde anlamında mahkeme sayılamayacağı ve
dolayısıyla başvurucunun gözaltı süresinin söz konusu organ kararı ile sona
ermediğini değerlendirmiş ve böylece Sözleşmenin 5/3 hükmünün ihlal edildiğine
hükmetmiştir. (Assenov ve Diğerleri/Bulgaristan, No. 24760/94, 28/10/1998,
par. 148-149) Bağımsız ve tarafsız olmayan bir hakim önüne çıkmak,
gözaltındaki kişinin AİHS anlamında hakim önüne çıkması anlamına gelmeyeceği
için, gözaltı süresini sona erdirmez ve kişi şeklen tutuklansa dahi, AİHS
açısından gözaltında kalmaya devam eder. Bu durumda da AİHS’in 5/3. maddesinin
izin verdiği 4 günlük gözaltı süresinin aşıldığı her durumda Sözleşmenin 5/3
hükmünün ihlali oluşur. (Assenov ve Diğerleri/Bulgaristan, par. 146-150 –
Nikolova/Bulgaristan, par. 51 ve 52)
18-) Müvekkil
Hidayet Karaca 2 aydır tutukludur. Bu süreçte tutukluluğa karşı tarafımızca yapılan
itirazların hiçbirisine müspet cevap verilmemiş, her seferinde tüm Sulh Ceza
Hâkimlerince aynen kullanılan rutin ve basmakalıp ifadeler ile tutukluluk
itirazları reddedilmiştir.
14 Aralık 2014’ten bu yana siyasi iktidarın
temsilcileri her fırsatta müvekkilin masumiyet karinesini zedelemiş, iktidara
yakın medya organları da sistematik şekilde müvekkili yıpratıcı kara propaganda
faaliyetleri ile sürece destek vermişlerdir. Operasyonun yaşandığı günden bu
yana Sulh Ceza Hâkimliği yapan 6 hakim de müvekkil ile ilgili önlerine gelen
tüm talep ve itirazları müvekkilin aleyhine sonuçlandırmışlardır.
19-)
Bu
tarihe kadar tutukluluk incelemelerini ve itirazları değerlendirecek olan 6 tane
sulh ceza hakimi, bundan sonraki işlemleri de tesis edecektir. Ancak bu durum
bu güne kadar yaşanan hak ihlallerine her geçen saniye bir yenisini daha
eklemekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Mevcut hukuki durum 2 ay önceki
durum ile aynı olup kararı veren ve inceleyecek olan hâkimler aynı kişilerdir.
20-) Verilen
bu örnekler, bu 6 hâkimin dosya kapsamında müvekkiller lehine karar
vermeyeceğine karine teşkil etmektedir. 6 Sulh ceza hâkimi arasında geçen bu
‘inceleme-ret-tutukluluk itiraz-ret’ döngüsü içerisinde buna benzer durumlarla
karşılaşmamak mümkün değildir. Tüm bu itirazlarımıza verilen ret kararları ile
tutukluluğun devamı yönünde verilen kararlar ve Sulh Ceza Hâkimlikleri
tarafından verilen menfi cevaplar, hak arayışımıza her defasında menfi cevap
verileceğinin habercileridir.