Dünya, küresel ölçekte Covid-19 adlı bir virüs tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor. Sağlık Bakanlığı, dün itibariyle Türkiye’de de 947 kişide Corona virüsü tespit edildiğini, 21 kişinin virüse bağlı olarak hayatını kaybettiğini açıkladı. Farklı şehirlerden gelen fısıltı haberlerine bakılırsa gerçek rakamın açıklanandan çok daha fazla olduğu anlaşılıyor.
Salgının bulaşması için aynı ortamda nefes almak yeterli oluyor. Virüs taşıyıcısının açık alanda dahi başkasına bulaştırma riski bulunuyor. Bundan sadece 1 ay önce virüsü taşıyanların yüzde 99’u Çin’de, kalan yüzde 1’i dünyanın geri kalanında yer almaktaydı. Bu gün Türkiye’nin de içinde yer aldığı Avrupa ülkeleri virüsün yeni merkezi haline geldi. İtalya zamanında sosyal izolasyonu sağlamayarak bu konuda kötü bir sınav verdi. Diğer Avrupa ülkeleri, İtalya’nın durumuna gelmek istemiyor. Almanya Başbakanı Merkel, Dünya’nın 2. Dünya savaşından bu yana görülmemiş boyutta büyük ve ciddi bir durumla karşı karşıya olduğunu açıkladı. Diğer Avrupa ülkeleri de kayıpları azaltabilmek için tedbirleri günden güne sertleştiriyor. Ülke sınırları kapatılarak geçişler yasaklanıyor, sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
Türkiye’de hükumetin şeffaflık ve halkı doğru bilgilendirme sorunu bu krizle bir kez daha kendini gösterdi. Hamaset dolu meydan okumalara rağmen bazı önlemler de alınmadı değil. Örneğin maçlar iptal edildi, camilerde toplu ibadet yasaklandı, 65 yaş üzerindeki kişilerin sokağa çıkması yasaklandı. Ülkede yoğun olarak konuşulan konulardan biri kuşkusuz cezaevlerinde bulunan kişilerin bu virüse karşı savunmasız bırakılması. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin karşı karşıya bulunduğu riske rağmen, bu konuda şimdiye kadar somut bir adım atılmış değil.
Balıkesir ve Edirne cezaevlerinin şimdiden Corona nedeniyle karantina altına alındığı, Silivri Cezaevinde ise karantina koğuşları oluşturulduğu sosyal medyada yazıldı. Adalet Bakanlığı ise bu iddiaları reddediyor. Reddediyor etmesine ama, hükumetin halka karşı şeffaf hareket etmediğine olan yaygın inanış, ailelerin endişelerini azaltmak yerine arttırıyor. Öldürücü bir hastalıkla karşılaşma riski altında bulunan tutuklular sabredip dua ederek çaresizce bekleşiyorlar.
Bir an için Bakanlığın açıklamasının doğru olduğunu, cezaevlerinde tespit edilen Corona vakasının olmadığını varsayalım. Test yapılmayınca hastalığın tespit edilmesi mümkün olmuyor. Hastanelerde bile test cihazı yetersiz iken, cezaevinde bulunan kaç kişiye bu test yapılmıştır? Ben hiç iyimser değilim. Askerler, güvenlik personeli ve idari personel her gün cezaevine giriş çıkış yapmaya devam ediyor. Bu kişiler toplu taşıma araçları veya kalabalık servis araçları ile yolculuk yapıyor. 1 tanesinin bile virüsü kapması, anında cezaevindeki binlerce kişiye de bulaştırabileceği anlamına geliyor.
Cezaevlerimizin durumu içler acısı
Virüs kapalı, kalabalık ve temiz olmayan ortamları seviyor. Bundan dolayı cezaevleri salgının yayılması için uygun bir ortam:
Kapasitenin üstündeki doluluk: Türkiye’de bulunan cezaevlerinde toplam 300 bin kişi bulunuyor. Bu sayının 50 bin’i siyasi tutuklu. Ortalama olarak 10 kişilik bir koğuşta 30 kişi kalıyor. Kimi koğuşlarda 45 kişi bulunuyor. 1 yatakta sıra ile 3 kişi uyumak zorunda, kimileri de yerde yatmak zorunda. Küçücük camlarla ortamın havalandırılması çok zor. Güneş desen, hak getire; adı üstünde hapishane. Rahmetli Neşet Ertaş’ın dediği gibi; hapishanelere güneş hiç doğmuyor.
Hastalık: Halihazırda 1500’den fazla sürekli hasta hapishanelerde yaşam mücadelesi vermekte. Bunun yanı sıra cezaevine sağlıklı olarak girilse de içerde hastalanılması mümkün. Stres ve yetersiz beslenme nedeniyle kronik diyabet, astım, tüberküloz, hepatit ve kardiyovasküler hastalıklar da (yüksek tansiyon, damar tıkanıklığı, koroner kalp hastalığı vs.) cezaevinde yoğun olarak görülen rahatsızlıklar.
Yaşlı tutuklu ve mahkumlar: 60 yaş üzeri on binlerce insan cezaevinde bulunmakta. Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın sürekli hastalık ve yaşlılık nedeniyle af yetkisi bulunduğu düzenleniyor fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yetkisini muhalif gördüğü hasta ve yaşlılar için kullanmamayı tercih ediyor. Çok sayıda kişi bu nedenle cezaevinde öldü veya halen yaşam mücadelesi veriyor.
Temizlik sorunu: Kişisel ve ortam temizliğinin tam olarak sağlanması mümkün olmuyor. Çünkü dezenfektan verilmiyor. Temizlik araç ve gereçlerine ulaşmada da zorluklar yaşanıyor. Tahliye olan bir müvekkilim, banyoda böcekler oluştuğundan, insanların tuvalette banyo yapmayı tercih ettiğini ifade etti. Böyle bir ortamda kişisel ve ortam temizliğinin sağlanması nasıl mümkün olabilir ki?
Yetersiz beslenme: Virüse karşı alınabilecek en önemli önlemlerden biri, kuşkusuz vücudun bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi. Bunun yolu da sağlıklı beslenmeden geçiyor. Verilen yemekler temizlik ve protein değerleri bakımından oldukça yetersiz. Geçtiğimiz günlerde konuştuğum başka bir müvekkilim ise “Salatanın içinden çakmak çıktı, gerisini sen düşün..!” diyerek manzarayı özetledi. Kantinden takviye yiyecek almak isterseniz, bütçenizin buna izin vermesi gerekiyor. Bir geliriniz olmadığına göre ucuz da olsa orada her şey çok pahalı.
Cezaevi koğuşları, tabuta dönüştürülmesin
Hükumetin, cezaevlerindeki kişilerin karşı karşıya olduğu tehlikeye karşı gösterdiği umursamaz tavır, bir çok ulusal ve uluslararası kuruluşu harekete geçirdi. Örneğin Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından yayınlanan deklarasyonda; Yakın kişisel temas virüsün yayılmasını hızlandırdığından özellikle cezaevlerindeki kapasite aşımlarında cezanın kaldırılması, denetimli serbestlik veya erken tahliye gibi tutukluluk harici tedbirlere başvurulmasının elzem olduğu ifade edildi. Deklarasyon, Konsey üyesi olan Türkiye için bağlayıcı. Avrupa Konseyi rapor ve deklarasyonlarının AIHM için bağlayıcı sonuçları olduğunu düşündüğümüzde, metne uyulmasının önemi daha iyi anlaşılabilecektir. Metni incelediğimizde, AIHM içtihatları ile de örtüştüğünü görüyoruz. Örnek olarak; Cezaevine girerken, içerde bulaşıcı tüberküloz hastalığına yakalanan bir kişinin başvurusu hakkında, devletin yaptığı “hastalığın cezaevi koşulları nedeniyle bulaşmadığı” savunması yerinde görülmeyerek verilen ihlal kararı gösterilebilir. (Dobri C. Romanya)
Corona karşısında yüksek risk altında bulunan kişi ve yakınlarının vakit kaybetmeden tahliye dilekçesi vermesi önem taşıyor. Bu dilekçeler reddedilecek olsa dahi AIHM’ ne yapılacak tedbir talepli başvurularla sonuç alınması mümkün olabilecektir.
Aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa Barolarının olduğu 33 baro, ortak açıklama yaparak öncelikle cezaevinde bulunan hastalar, yaşlılar, çocuklu ve hamile kadınlar olmak üzere tüm tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesi çağrısında bulundu. Bunun için yasal düzenleme yapılmasını talep eden barolar, bu süre boyunca telafi edilemeyecek kayıplar verilmesinin önüne geçmek için infazın ertelenmesi veya evde devam etmesi kararının verilmesini talep ettiler.
Cezaevindekilere yönelik af veya infaz indirimi düzenlemesi 3 yıldır belirli aralıklarla gündeme getiriliyor. Bizzat Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı da bu konuda pek çok kez açıklama yaptı. Toplum beklentiye sokulduktan sonra “bir sonraki yargı paketinde yer alacak” denilerek yeniden rafa kaldırıldı. Tutuklu ve aileleri yıpratıldı. Corona nedeniyle hükumetin bir çalışma içinde olduğu bu günlerde de basında yer alıyor. Muhalefet partileri de hükumetin çalışmasını destekleyeceklerini açıkladı. Umarım son haberler de bir aldatmacadan ibaret değildir. Umarım bu sefer ince hesaplar yerine hukuk ve vicdan galip gelir ve düzenleme hayata geçirilir.
Fakat düzenleme medyada konuşulan hali ile yasalaşırsa daha doğmadan kadük kalacağa benziyor. Çünkü hakkaniyete ve vicdana aykırı yönleri olduğu gibi Anayasa’nın temel ilkesi olan “eşitlik” e de aykırı. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi önüne taşındığında, iptal edileceğini söylemek kehanet olmaz. Göz göre göre duvara toslayacağı bilinen bir çalışmaya imza atmak yerine, cezaevlerinde bulunan herkesin yaşam hakkını koruyacak bir düzenleme hayata geçirilmelidir. Başta CHP ve MHP olmak üzere muhalefet partileri de kendilerine yakın gördükleri kişileri cezaevinden kurtarabilmek için iktidar ile pazarlığa oturmak yerine daha ilkeli bir duruş sergilemelidir.
Yasa hazırlığının medyaya yansıyan hali, Corona için yüksek risk altında bulunan hastaları, yaşlıları ve hamile kadınları kapsam dışında bırakılabilecek bir metin. Cezaevinden çıktıktan sonra tekrar suç işlemesi muhtemel bir uyuşturucu satıcısı, rüşvet alan bir memur, adam öldüren bir kişi bu düzenlemeyle tahliye edilebilecek iken, terör torbasına atılan bir akademisyen, hukukçu, öğretmen, öğrenci veya ev hanımı içerde bırakılabilecek.
Hırsızlık, uyuşturucu ticareti veya şiddet içeren bir suç isnadıyla cezaevine konulan 25 yaşındaki bir genç tahliye edilirken, salgın durumunda hayati tehlike yaşayabilecek orta yaş üzeri bir gazeteci, hukukun herkese karşı eşit olarak uygulanmasını isteyen 62 yaşındaki bir aktivist veya takip ettiği dosyalar nedeniyle hakkında mahkumiyet kararı verilen bebekli kadın avukatın cezaevinde bırakılması ne derece doğru olacaktır?
Bizler eve kapanıp ellerimizi yıkayarak kendimizi korumaya alıyoruz fakat yaşlı, hasta tutuklular veya bebekli anneler kalabalık cezaevi koğuşlarında, iç içe yaşamaya devam ediyor. Önceliğimiz onların korunması olmalı. Daha sonra toplumsal barışı temin edecek, herkesi kapsayacak genel ve eşit bir düzenleme yapılmalı.